Sarıçam’da haftalardır ağır ağır yayılan bir koku var… Hayır, bu Ferdi Tayfur’un eski kasetleri değil. Bu; rüşvetin, usulsüzlüğün ve suskunluğun kokusu.
Belediyede olup bitenlere bakınca, “Burası aile şirketi mi?” sorusu geliyor. Çünkü iş ilanlarına CV değil, soyadı bırakılıyor. Liyakat mi? O da hangi partiye oy verdiğine göre değişiyor.
Ortada bankamatikçiden müteahhide, otel faturasından şaibeli ihalelere kadar uzanan bir yolsuzluk menüsü var. Ama ne garson geliyor, ne savcı… Vicdan ise çoktan masadan kalkmış.
İddialar büyük:
“Bilal Uludağ, tam 1 yıl 8 ay boyunca lüks bir otelde kaldı.” Peki faturayı kim ödedi? Kendi maaşı mı, bir “dost müteahhit” mi, yoksa Sarıçam halkının sırtı mı?
Cevap yok.
Sadece kayıtsız tebessümler, göz kırpan siyasi pozlar ve “hizmete devam” ezberleri… Bu arada, Ferdi Tayfur Müzesi üzerinden dönen ihale oyunları da ayrı bir perde… Her gün yeni bir skandal açılıyor. Ama ne Yusuf Kanlı’nın alnı terliyor, ne Sadir Durmaz’ın kaşı seğiriyor, ne de Semih Yalçın’ın dudağı kımıldıyor.
Devlet Bahçeli hâlâ “MHP’li belediyelerle gurur duyuyorum” diyor. Tamam da biz neyle gurur duyalım? Bankamatik memurlarıyla mı? Şişirilen faturalarla mı? Yandaşa akan ihalelerle mi?
Yusuf Kanlı, Bilal Uludağ’ın koluna öyle bir sarılmış ki, sanki kol değil, tapu senedi tutuyor! Müteahhitlerin yüzü gülüyor, çünkü ihaleler ballı, denetim hayal. Bir detay daha: Mekanik taşeron firması işini yapmış, teslim etmiş.
Ama iş fatura kesmeye gelince belediye sırtını dönmüş. Firma şu anda iki milyonun üstünde alacağıyla iflasın eşiğine sürükleniyor.
Ama o sırada belediye yönetimi; halkın alın terine değil, kendi vitrinine çalışıyor.. Şeffaflık talep edenler değil, susanlar ödüllendiriliyor.
Bilal Bey ise buhar gibi yükseliyor. Halk toprağa basarken, o bulutlara çıkıyor. Bu nasıl denklem?
Sevgiline şiir yazarsın; o şiirde umut olur, aşk olur… Ama o iflas eden taşeronun çocuğu buzdolabını açınca, soğuk sessizlik buluyor. Sen vitrin süslerken, halk fatura ödeyemiyor. Sen şiirle uçarken, halk açlıkla yere çakılıyor. Belediyecilik artık Sarıçam’da “şiirsel yönetim”e dönüşmüş olabilir. Ama unutulmasın:
Halk aşk mektuplarına değil, hesap defterine bakıyor. Sarıçam Belediyesi’nin adı “Uludağ A.Ş.” olarak değişse, kimse şaşırmaz. Her karar aile meclisinde alınıyor, her menfaat dost çevresinde paylaşılıyor. Livaneli İnşaat’tan diğer taşeronlara kadar işler hep tanıdık yüzlerle yürüyor. Ama emekçinin alın teri karşılığını bulamıyor.
Şeffaflık yok.
Sadece sis perdesi var.
Belgeler konuşuyor ama kulaklar sağır. İddialar havada uçuşuyor ama gözler kapalı. Ve genel merkez susuyor… Sadir Durmaz seyrediyor, Semih Yalçın duymuyor, Bahçeli hâlâ övünüyor. Ama halk neyle övünsün? Sarıçam halkı susuyor belki, ama bu suskunluk “kabul” değil; bu sabır, sel olur da önüne ne katarsa götürür. Sandık yaklaşıyor. Ve bu kez halk, şiir değil; hesap görmek istiyor. Sayın Bilal Uludağ, Siz şiirleri kalbinizle yazıyorsunuz belki, ama halk artık kalem değil, fatura soruyor.
Ve unutmayın: Koltuk aşkıyla yazılmış her şiir, halkın gerçekleriyle yırtılmaya mahkûmdur.





